bugün
yenile
    /
    1. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      eğer aktif olarak bir blog falan yazıyor olsaydım bu şekilde bir başlık atıp bir yazı serisi yapardım herhalde. bir blogum yok diye de bundan mahrum kalacak değilim tabii. ekşi sözlükte böyle bir başlık var maalesef. ama görmeniz lazım nasıl iğrenç şeyler yazılmış. sanırsın bana walking dead setinden bildiriyor yavşak. öyle rahatsız edici günceler. bu başlık öyle bir başlık olmayacak. malum gündem tek bir salgın gerekçesiyle tüm dünyada acayip şişti. tüm dünya aynı anda aynı gündem üzerine çok yoğun şekilde eğilince bizim gibi ülkelerdeki üç günde bir gündemi değişen insanların tek bir gündem üzerine eğilip kafa patlatması bence verimli bir sonuç da doğurabilir. mesela bence biz çok idmanlıyız böyle kitlesel kaoslara. ama işte sürekli bir sirkülasyon olduğu için aynı konu üzerine uzun süre çalışamıyorduk yani. biraz ondan bu harareti verimli bir kazanıma çeviremiyorduk. üstünden kaç sene geçti düne kadar el oğlu hala wikileaks belgelerinin etkisini tartışıyordu. biz 17/24 aralık tapelerinin yıkıcı etkisinden ocak ayının ortasında çoktan çıkmıştık. darbe girişimi sonrasını komple unuttuk gibi bir şey oldu. alksdj ama şimdi gündem ısrarla değişmiyor, kendi içinde dallara ayrılıyor ve bu epey bir süre de böyle gidecek gibi gerçekten. bu yüzden korona günlerinin orta ve uzun vadede toplumsal olarak çok etkileri olacak gibi geldi bana bir anda. öyle olunca da "korona günlükleri" adı altında bir başlık fikri ortaya çıktı. tüm bunlar masadan kalkıp kahve yapmaya karar verdiğimde, 30 saniye içerisinde gelişti. hayırlı uğurlu olsun. korona günlerinin etkileri hakkında fikirler geliştirebileceğiniz; beyin fırtınası yapabileceğiniz ve günün sonunda kaç kişi katılırsa katılsın -bu sadece ben de olabilirim- geçmişe ve geleceğe yönelik ilerletilebilir ve tartışmaya açık bir fikir, deneyim, haber havuzu oluşturuldu. halkımıza hayırlı uğurlu olsun: korona günlükleri "bir günde tüm insanlar interneti yeniden keşfetti" gibi bir tivit okumuştum birkaç gün önce. o tivit de ipin ucunu yakaladığım yer olsun. gelecek senaryoları hakkında bazı fütüristlerin söylediği, yazdığı şeyler çoğu zaman aşırı abartılı ve fazla üst perdeden geliyordu bana. bu konuda gayet toleranslı ve açık fikirli biri olarak bana bile öyle gelirdi yani bazı yaklaşımlar. keza ben de ufak çaplı tahminlerde bulunduğumda benzer tepkileri alıyordum. bir yakınım yeni bir iş kurmaya karar verdiğinde ya da yeğenlerimin eğitim planlaması hakkında konuşurken ya da başka bir tartışma alanında, yani konu her ne olursa olsun geleceğe dair şüpheci tahminlerde bulunduğum zaman hep "ohooo bu dediklerin gelişmiş ülkelerde bile çok geç olur, bize gelene kadar çok zaman geçer" gibi bir tepki alıyordum. ben de bu tepkinin ardından dünyanın biraz genişçe bir kasabaya dönüşmüş olduğunu artık abd'nin 20 sene önceki teknolojisini 3. dünya ülkelerine pazarlamasının eskisi kadar kolay olmadığını giderek toplumlar arasındaki mobilitenin yüksek seviyelere çıktığını anlatıyordum. korona gibi küresel bir felaket, iletişimin de bu derece yüksek seviyelere çıktığı bir dönemde bu tarz gelecek senaryolarının önünündeki engeli biraz hızlı kaldırmış oldu. artık tek bir ülke gibi hareket ediyormuşuz gibi düşünmek mümkün. küresel salgın ve iletişim koca dünyayı şak diye küçültüp aynı kutunun içine koydu. bu da bazı alışkanlıklarımızı değiştirmekte hızlı davranmamızı sağlayabilir. 20 sene sonra olmasını beklediğimiz şeyler 2 sene içerisinde gerçekleşebilir. korona gibi tehlike oranı bu derece düşük olan ama panik etkisi kendi çapının çok üstlerine çıkan bir salgının toplamda bir nevi katalizör etkisi yaratmış olması mümkün. bunun en küçüğünden başlarsak eğer insanlar evi bir dinlenme ve standby alanı olarak görmeyi tamamen terk edecektir. i̇nsanların verimli bir şekilde evde zaman geçirebilmeyi keşfetmesi kitlesel ölçekte baktığımız zaman düşündüğünüzden daha büyük bir etki yaratacağından eminim. nerd kavramının gerçekten prim yapacağı dönemlere geliyoruz. allahım rüya gibi. alskdjals çalışma kavramının yeniden tanımlanacağı ve iş verenlerin bu konuda kendilerini yeniden programlayacağı dönemler bunlar aynı zamanda. esnek çalışma saatleri, iş üzerinde geçirilen süreye ve mekana yönelik değil de ortaya çıkan emek ürününün niteliğine yönelik yeni çalışma modelleri gelişecektir. aslında bunlar hali hazırda var olan modeller tabii ama geçiş aşaması biraz sancılı oluyordu bu küresel karantina dönemi bu geçişi hızlandıracaktır. sahada olması gereken ile sahada olması gerekmeyen insanlar arasındaki ayrımı anlamlı bir şekilde yapacaklardır. eğitim sistemi sonunda gerçekten anlamlı bir şekilde tartışılacaktır. ortaçağdan kalma eğitim modelinin sanıldığı kadar verimli ve elzem olmadığını anlayıp okul denilen yerin nasıl bir şey olduğu anlaşılacaktır diye umuyorum. buradan okulların uzaktan eğitim verme dönemine geçeceğini söylemiyorum. verilen eğitimin okulda verilmesinin anlamı olmadığı anlaşılınca okulda verilen eğitimin daha efektif olacağını tahmin ediyorum. en hızlı bir şekilde olmasını istediğim şeyse; artık üniversiteler bir şekilde oraya kapağı atabilmiş hıyarların slayt okuyup sınav yaptığı ahırlar olmaktan kurtulsun. amin. küresel karantinanın en büyük etkisi dijitalleşme alanında olacaktır. yıllar içerisinde internet tekil amaçlar için kullanıldı genel kullanıcı profilinde. zaman içerisinde değişse de genel kullanıcıların çoğu çok sınırlı ve tekil amaçlar için kullandı bu mereti. kimi msn'den kız düşürdü, çocukken flash oyun oynadı, birileri sadece okey oynadı, gün geldi facebook'tan çıkılmadı, şimdi de instadan çıkmıyor o insanlar. yaratıcılığın esas alındığı bir alan olduğu es geçilerek amaçlar doğrultusunda karmaşık kullanımdan kaçınıldı. i̇nsanlar artık hayatlarının hemen hemen her alanında dijital aygıtların entegre olabileceğini keşfettikçe tüm hayatımız ekranlara taşınacak. bu iyi bir şey mi bilemedim ama olacak olanın bir an önce olması benim hoşuma gider. kaçınılmaz olan konusunda tutucu tavır almak anlamsız bir savaş. yapay zeka çalışmalarının, algoritmaların, makine öğrenmelerinin, dijital içerik tüketimi ve hatta üretiminin hız kazanacağı bir döneme girdik sanırım. artık özellikle dijital anlamda gelecek senaryolarının çok hızlı bir şekilde uygulamaya sokulacağı bir atmosfere giriş yapmış bulunmaktayız. şu ebatv'i olayını ben tam olarak 8 saat önce falan öğrendim neredeyse. normalde uzaktan eğitim altyapısı ve içerik hazırlanması konusu olağan şartlar altında olsaydık minimum 1-2 yıllık bir planlama demek. yani ben bir haber içeriğinden "milli eğitim bakanlığı uzaktan eğitim çalışmalarına başlıyor" yazısını okuduğumda bu uygulamanın 2022 yılı için planlandığını okuabilirdim. ama olağanüstü şartlar 2 yıl sonrası için planlanabilecek bir gelişmeyi günlerle sınırlanacak bir duruma sokabiliyor. mesele burada altyapı, içerik kalitesi, bakanlığın mütekabiliyeti falan değil. önemli olan toplumun buna hazır olması. şartların radikal adımlar atmak için çok müsait olması. son derece stabil bir toplumda büyük hamleler yapmak mümkün değildir. okul, iş, eğitim, meslek, şirket, medya, teknoloji, sağlık, ekonomi gibi konularda yeni tanımlamalar ve radikal değişiklikler yapabilmek için günlerce tartışmamız gerekirdi. salgın bunu engelledi. olumlu mu olumsuz mu sonuçlanır bilemem ama gelecek olan düşündüğümüzden daha hızlı gelecektir ve bunu sağlayan şey; tek başına küresel salgın fikri. i̇lginç bir hikaye bence bu. i̇şin daha eğlenceli tarafı bu konularda daha hazırlıklı olan ülkelerden destek alıp serüvene aynı anda başlamak da mümkün. kriz tüm dünyayı tek bir devlet haline getirdi diyebiliriz. her kriz kendi fırsatçısını yaratır. korona gibi tehdit boyutu nispeten önemsiz olan bir felaketin en büyük fırsatçısı dijital inovasyon alanı olacaktır. korkmak ya da sızlanmak çok da anlamlı değil. günün birinde yapay zeka algoritmalarının şefkatli ya da acımasız olduğunu bilemediğimiz güvenli kollarına kendimizi bırakacağız. korona günlerinin akla getirdiği ilk şeyler; her geçen gün; makinelerin bizlere sunduğu, önerdiği, dikte ettiği hayatları yaşamaya dünden daha hevesli olacağız. i̇nanmayan youtube hesabınında oturumu kapatıp o şekilde kullanmaya çalışsın youtube'u
    2. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aga kadınlarımıza(anne, eş, sevgili) bu süre zarfında daha anlayışlı ve yardımcı olmalıyız..
      1nasıl ya? niye ki? valla anlayamadım sebebini. :d - devriksekiz 24.03.2020 18:45:07 |#3773308
      0aga evde olduğumuz dönemde daha fazla çalışıp bizimle ilgileniyorlar her anımızda.. - kara12 24.03.2020 19:00:00 |#3773305
      2hee anladım. ben biraz fazla yalnızım ya ondan düşmediyse demek. :d feminist duyarı kasasım geldi bu yorumuna ama hiç beceremem şimdi kötü durur. - devriksekiz 24.03.2020 19:06:56 |#3773187
      butun yorumlari goster (4)
    3. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      küresel boyutta yaşadığımız şu günleri kaleme almak iyi fikir aslında. çünkü gerçekten tuhaf absürt şeyler yaşıyoruz. i̇çinden çıkmadan tünelin biraz daha bakmalıyız etrafa. unutmamak için not etmeliyiz gördüklerimizi. şu an aşırı motiveyim buna. son 1 saattir ayaklarımı masaya uzatmış tavanı izliyorum. uzun uzun konuştum içimden. cesaretim gelirse yazarım.
    4. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili günlük. bugün babaanneme indim bir ihtiyacı olup olmadığını sormak için. dalgınlığıma geldi, kapısını kapının tokmağını kullanarak çaldım.. anlayacağın ölümden döndüm amk. gülme günlük, az daha yarra yiyordum diyorum. babaannemin çevresi benden bile geniştir... kim bilir günde kaç kişi yokluyor o tokmağı? hepsi grandmother'ımın suçu. fenomen babaanne mi olur amk? neyse. kendine cici bak. gün yüzü görmeyen yanaklarından öpüyorum :*
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hastanedeyken kafam rahat değil, her an yeni hasta gelecek telaşı, mevcut hastanın durumu kötüleşecek korkusu var. yataklarım doluysa bile "acaba diğer kattaki arkadaşlar çok yoğun mu, yardıma ihtiyaçları var mı" düşüncesi oluyor. i̇ş çıkışı eve geliyorum, bir de benim ev hastaneye çok yakın, her siren sesinde "acaba ambulanstaki hasta kime geliyor, çok mu ağır, testi pozitif mi/negatif mi" diye aklım ona gidiyor. daha ilk haftalardan çıldırmamıza ramak kaldı. bu arada 25.03.2020, saat 21.00 da twitterda #coronadeğilekipmansızlıköldürür hashtagi açılacakmış diyorlar, destek verenler olursa ne mutlu.
    6. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Selam. Nasıl gidiyor hastalıklı günleriniz? Günden güne artan ölümler, sürecin bitmesini bırakın, yavaşlatılamıyor oluşu, en sonunda üniversitelerin bile kapısına kilit vurulması. Müthiş yumruklar bunlar. Nasıl? Afallıyor muyuz? Birçok kurum işlerin düzelmesini o da 'belki' aylar sonrası için öngörüyor. Tüm dünya kurulu düzenini değiştiriyor. Bireysel ve toplumsal hayat yeniden şekilleniyor. Ekonomik sistem, sağlık sektörü, insan yaşamı ve devlet otoriteleri tehdit altında. illa uzaylı istilası gerekmiyormuş. Ummadığımız taş ziyadesiyle başımızı yarıyor. Tüm dünyanın tek ortak sorunuyla karşı karşıyayız. :) Çözümü bildiğimiz kadarıyla şimdilik kimsede yok. Ezileni yaktığı kadar küresel güçleri de yakıyor. Zengin de bir yere kadar kendini koruyabilir. Uzun vadede tabi ki onları da yakacak bir alev topu. Dünya liderleri korkudan evden çıkamıyor :D Koronanın tek sevdiğim yanı da bu. Güçlülerin de ölebileceği bu kez onların da yenilebileceği bir arenaya döndü ortalık. Savaşın tarafları farklı çünkü bu kez. Doğa insana karşı. insan hayret ediyor. Öldürülüyorsun ama karşında bir muhatap yok. Gözle görülmeyen bir şey dünyaya meydan okuyor. Dize getiriyor en büyükleri. Bilim çaresiz. Kemal Sunal filmi gibi. Göremediğimiz biri habire tokatlıyor bizi. Kitlendik öyle bekliyoruz. Bilim kurgu filmlerine konu olacak derecede absürt zamanlar yaşıyor olmak beni biraz da heyecanlandırıyor aslında. Yaşadıklarımıza inanamıyoruz. Şaka gibi ama bu kez gerçekten herkes aynı sorunla güne uyanıyor. :d tık Film izler gibi gidişatı izliyorum. Merakla bekliyorum neler olacak. Ama şunu biliyorum bana ne olacaksa herkese de o olacak. Ruhum ne kadar ezilmişse artık  bu durum beni içten içe mutlu ediyor ajshs. Kitlesel olaylarda arada kaynamananın tarifsiz bir cesareti oluyor. Bu kargaşa belirsizlik kaos durumu korkutsa da sinirden gülüyoruz milletçe. izahı olmayanın mizahını yapıyoruz günlerdir. Gerçi bu yeni bir şey değil. Kendi çağımızda bir ilki yaşıyoruz sadece. Belirli aralıklarla insanlık, salgın savaş afet gibi felaketlerle elimine olur. Bu tür olaylar uzayan insan ömürlerini, çoğalan dünya nüfusunu kırpıyor. Kalbur üstü kalmış şekliyle yüzyıllarca devam ediyor yaşam. Sonra yeniden lazer etkisiyle sivrilen kısmı biçiliyor. Günümüzde bu felaket dalgaları sıklaştı sadece. Birinden kurtulsak bir diğer dalgada kendimizi yada sevdiğimizi kaybetmemiz muhtemel. Gündemimiz çok hızlı değişiyor. Hangisine karşı nasıl bir savunma mekanizması geliştireceğimizi düşünemeden yenisini yaşıyoruz. Sindiremiyoruz olayları. Çiğnemeden yutuyoruz. Bozulan işleyiş vücutta değil bu sefer. Duygularımızı tahriş ediyor tüm bunlar. Ruhsal durumumuz deforme oluyor. Sersemliyoruz. Genişliyoruz. Her seferinde daha büyüğüne daha tepkisiz hale geliyoruz.  Tüm bunları yaşayan insanların da sağlıklı gelecekleri olacağını sanmıyorum. Üstelik kalıcı hasarı varmış bide iyi mi. link Son zamanlarda azan insan ırkına karşı bir yerde iyi de oldu bu minik düşmanımız. Böyle derken bile bir yakınımı kaybederim diye üç buçuk atıyorum aslında bakmayın. Ama kendimize zulmeden kendimizden başkası değil. Yaşanan onca acı için sağda solda "yer yarılsa da içine girsek" çığırtkanlığını yaparken samimiymişizdir heralde. Bakın 2 ay öncesine kadar konuştuğumuz tüm sorunlar askıya alındı. Kimse kimseyle uğraşamıyor şu an herkes kendi başındaki dertle meşgul. Bizim yapacağımız yoktu geldi virüs yaptı. Kıyamet kopsa da hepimiz gebersek diyorduk ya hani. Alın bize kıyamet. Elele tutuşup atlayabiliriz şimdi mezarlarımıza.  Tersine dönmeyen bir tek güneşin batıdan doğması kaldı galiba. Toplumda yarattığı gerginlik korku ve panik, ve yine bunlara bağlı insan refleksleriyle ilgili ise sayfalarca yazı yazılır. Tabiatımıza ilişkin tonlarca analiz çıkarılır. Karşısındakine de bulaşsın diye polise tüküren amcadan, hasta olduğunu bilip korkudan hastaneye yatmayanlardan hatta kaçanlardan, kendini hasta zannedip korku ve paniğe kapılıp intihar edenlerden ne kadar güçsüz ve kriz anında ne kadar bencil varlıklar olduğumuzu görebiliyoruzdur heralde. Yine de tüm bu saymış olduklarıma rağmen bizler, biraz bilinç biraz iradeye sahipsek akıl sağlımızı koruyarak bu gerçeklerle yaşamaya devam etmek zorundayız. Ve çok geç olmadan arkadaşlar. Seven sevdiğine  sevdiğini söylesin artık bence. insanın eve tıkıldığı, enerjisini ve kafasını meşgul edecek başka uğraşının kalmadığı şu karantina günleri iyi bir fırsat bunun için. Sağlıklı düşünülemeyen şu günlerde birinin aklını çelmek çok kolay. Bakın bi düşünün bence bunu. Gururun sırası değil. Utangaçlığa hiç zaman yok. itiraf için güzel zamanlar bunlar. Başlangıç için unutulmayacak dönemler yaşıyoruz. :)
      0neyse siz yine de benim aklıma çok uymayın - kizilotesii 28.03.2020 10:42:18 |#3773481
      0bak kanımıza giriyorsun.. - kardesmbisakinol 28.03.2020 11:04:08 |#3773484
      0ve çok geç olmadan arkadaşlar. seven sevdiğine sevdiğini söylesin artık bence. insanın eve tıkıldığı, enerjisini ve kafasını meşgul edecek başka uğraşının kalmadığı şu karantina günleri iyi bir fırsat bunun için. “başımıza her ne gelirse şu saçma olay her seferinde tekrarlanacak . kaçarı yok “ - beynineksiklobu 28.03.2020 12:40:26 |#3773492
      butun yorumlari goster (4)
    7. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selam günlük. bugün markete gitmem icap etti ve bir kadına haddini bildirmek zorunda kaldım. yeri gelmişken ne olur ne olmaz ikaz edelim; şok gibi, bim gibi, a-101 gibi yerlerden ekmek alırken bir kere daha düşünün. kadın geldi, açtı ekmek dolabını, 4-5 tane ekmeği yokladı, içlerinden 2 tanesini aldı gitti.. bak şu harekete normal zamanlarda da yükseliyorum zaten. ancak bugün daha bi' yükseldim. yılmaz özdil tarafımdan konuşmak gerekirse; sokağa çıkma yasağı bireylerden ziyade beyin yoksunlarına uygulanmalı. zaten ne geldiyse başımıza bundan değil mi...
      1hayır dolabın yanında eldiven var, yoksa bile elinde ekmek poşeti var. çıplak elle ekmeklere niye dokanıyorsun amk? öksürseydin bir de tüm ekmeklerin üstüne.. - louis froziel 28.03.2020 18:09:23 |#3773511
    8. 13
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili korona, sen insanlar biraz dursun isterken, onlar durmamak için evlerinde habire aktivite üretiyorlar. sadece durmamak için değil, aynı zamanda düşünmeye vakitleri kalmasın diye devamlı bir şeylere sarıyorlar. senden daha büyük olan bir virüsü taşıyorlar içlerinde çünkü; ‘kendinden kaçmak’. ama bu virüsle yaşamaya öyle alışmışlar ki, şimdi tedavi olmaya hiç niyetleri yok. bugünlük söyleyeceklerim bu kadar. teşekkürler.
    9. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hayatımızın ortasına bomba gibi düşen gündem. k o r o n a . . zor zamanlar geçiriyoruz insanlık olarak. tüm haber kaynakları 7/24 aynı şeyleri söylüyor. alınması gereken tedbirler falan. evde 16. günümü bitirdim. başlarda zorlandım ama alıştım şimdilerde. dışarda olmak zorunda olanları düşündükçe özellikle. allah yardımcıları olsun. düşündükçe üzülecek çok şey var da düşünmemeye çalışıyor insan. yoksa bu süreci psikolojik olarak yönetmekte güçlük çekerim. bende nasıl mı geçiyor korona günlükleri. günüm 3 gibi başlıyor. kahvaltı dizi izleme sonrası akşam yemeği. sonra çay ve atıştırmalıklar. oyun sosyal medya. sonra türk kahvesi ve faladdine fal yollama. 10 adet squat. gece yarısından sonra tekrar acıkma ve yemek yeme. müzik dinleme eşliğinde yine sosyal medya ve oyunla vakit geçirme. 6-7 sularında uyuma. bizde durumlar yaklaşık on gündür sıralaması bile değişmeden böyle devam ediyor. evde kalın. sevgiyle kalın.
    10. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu süreç bitince artık eve o kadar çok alışmış olucaz ki (umarım o kadar sürmez) dışarıda bir süre durduktan sonra ve canım evim diye koşucaz (inş böyle olmaz)
    11. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili günlük az kaldı kafayı yiyeceğim.. valla yiyeceğim ben bu evde uzun süre daha nasıl kalacağım bu kişilerle hiç bilmiyorum. her gün ses her gün kavga.. şu günleri ilerde hatırlayıp umarım gülerim gerçi güler miyim? bilmiyorum ama.. bunlar dışında pek bir şey yaptığımda yok. klasik film izlemek dışında.
    12. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili corona, kendimi 1183 rakımlı (yeni öğrendim rakımını) bağ evine kapadım yine çiçek böcek fotoğrafı çektim, şiddetli yağmur ve yoğun sis sonucu eve kapanmak zorunda kaldım. senin ben evveliyatını sikeyim corona.
      1ulan öyle karantinaya can kurban.. - kardesmbisakinol 29.03.2020 12:52:17 |#3773558
      0bir fotoğraflar çektim, ciğerlerime bir h2o doldurdum ki imyeh. - alex in sol ayagi 29.03.2020 13:11:03 |#3773555
      0o2 doldurmuş olmuyor musunuz ayol sjsks hani bakalım fotoğraflaraaa - kardesmbisakinol 29.03.2020 13:21:27 |#3773556
      butun yorumlari goster (7)
    13. -2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili korona sana bir dokunmuş olsaydım, sen de elime bulaşmış olsaydın. ya da son otobüse bildiğimde bir yaşlı amca öksürseydi de yüzüme; kolonyalı mendille yüzümü silmek, temizlenmek kaçınılmaz olsaydı. "çok yaşa bey amca" gibi beylik cümlelerin arkasına saklanmak zorunda olmasaydım...
    14. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      koronaya saygılı sevgili diyecek halim yok. 15 gündür markete bile inmedim, kendimden başka kimseyi görmedim, kafayı yemek üzereyim.
    15. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      karantina yada izole bir hayat benim iyi bildiğim bir hayat maalesef. kendimi çok inzivaya çekip depresyonlar yaşadığım bir ay boyunca insan kelamı etmediğim olmuştu eskilerde. maalesef diyorum çünkü bir marifet değil aksine insanın insanlığına zarar veren bir şey. ben olayın biraz psikolojik tarafındayım. uzun süre kendisiyle baş başa kalan insan çok derin sulara girebiliyor. bu derin sularda farkında olmadan ilerlerseniz tehlikeli yerlere varabilirsiniz. o sebeple kendisini çok kötü hisseden insanlar iyi bilmeliki her hissettiğiniz şeyin sahibi sizsiniz. yani dışarda olan şeyler sizi mutsuz etmez, sizi onları anlamlandırma biçiminden siz bu moda sokarsınız kendinizi. şimdi diyeceksiniz ki bunca kötü şey yaşarken kendini eğlendirmek delilik değil mi? meseleye mutsuzluğun karşıtı çözüm olarak bakmamalı. mesele hayatın kendisi, hayat hiçbir zaman size güzelliklerle geleceğinin sözünü vermedi. konforun size şans ile dağıtılmasını beklemeyin. durumu kabullenmek ve tepeleri aşmak için umudu bir can suyu olarak yanımızda tutmalıyız. durumu kabullenmek düşüncesinin birçok insana itici ve zayıflık olarak geldiğini tahmin edebiliyorum, bunu şükreden insanlar için de diyorsunuz ama atladığınız bir ayrıntı var. durumu kabul etmek güç isteyen bir şey. hayata soğuk kanlı davranmak gerek. geldiğiniz nokta kötü yada iyi olabilir, bu durumu kabul etmek onu idrak etmek ve bundan sonra bu durumda neler yapılabilirliğinin stratejisini çıkarmaktır. i̇nsan ilk önce kendi doğasını keşfedip kendini bilmeli. i̇nsan öyle bir canlı ki her yerde ve her şartta yaşayabilir. bunu alışkanlıklarınızı ve lükslerinizi bir kenara bırakarak yapabileceğinizi görebilirsiniz. nehrin akışını engelleyemezsiniz, yönünü de bir anda değiştiremezsiniz. azimle ve kendi parçalarınızı biraz nehre bırakarak neleri değiştirebileceğinizi fark etmelisiniz. bir yolu yürüyüp geçmek gibi zamanı aşabilmek de bir güç ister. zamanı aşmanın gücüne sahip misiniz?
    16. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili korona, insanlık bugün de seninle savaşmaya devam ediyor. tek fark, senin hangi silahı kullandığını bilmiyorlar. biraz da yorgunlar, oturdukları yerden göremedikleri bir şeyle savaşmanın yorgunluğu var insanlığın üzerinde. güçlüler, güçsüzlere vaaz veriyor. oysa yapmaları gereken şey, yardım etmek. ne yalan söyleyeyim, sen bu adaletsiz dünyaya öyle adaletli bir savaş açtın ki, hepsi afalladı. afalladılar ve geç kaldılar.
    17. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      merhaba sevgili günlük mental olarak zayıfladığım bu günlerde yaşadığım bir stres anını anlatmak isterim. bugün uyandım ve odamın kapısını açıp çıktım. orada ikisi de yedi yaşında olan kuzenim ve kardeşim bilgisayarda saçma youtube videoları izliyorlardı. ve bana dönüp nereye gittiğimi sordular. önce bir bakakaldım. sonra çok uzaklara mutfağa dedim. aslında söylemek istediğim; -mutfağa gidiyorum aq en uzak nereye gidebilirim. yirmi gündür dışarı mı çıkıyorum ki şimdi bir yere gideyim. siz beni çıldırtmak mı istiyorsunuz aq dışarı çıkamıyoruz anladınız mı kimse dışarı çıkamıyor aq neyini soruyorsunuz hâlâ sabırlı insanım vesselam gün içinde bu tarz sorulara maruz kalmama rağmen çocuklara sövmüyorum. dün de bana diyor ki neden böyle giyindin bir yere mi gidiyorsun?.. aslında giydiğim tayt sweat çocuk benden bir şey mi umuyor lan acaba bak şimdi düşündüm
      0güldüm içinden geçenlere dksks bende böyleyim.. - kardesmbisakinol 05.04.2020 04:16:52 |#3773809
    18. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Korona günlükleri - II [Korona günlerinde neler düşündüğümüz, nelerle uğraştığımız ve bizleri nelerin beklediğiyle alakalı yazı dizisinin ikincisidir.] 1. Bölüm Neleri düşünüyorum? Korona günlerinde ayakta kalmak hayatta kalmak kadar zor olmaya başlıyor. Bugün dışarı çıktım. Maske takmak zorunlu hale getirilmiş ve benim bundan haberim yoktu. Bu gibi simgesel şeyler zihinlerde çok daha güçlü imgelere dönüşüyor. Birkaç gün öncesinden daha gergin bir ortam vardı dışarıda. Marketlere maskem olmadığı gerekçesiyle alınmadım. açıkçası en ufak bir ısrarda tatsızlık çıkacağını fazlasıyla hissettim. ikisinden de gülerek çıktım. Garip bir duyguydu. Havanın da çok güzel olması sebebiyle biraz yürümek istedim. Dışarıda hiç olmadığı kadar çok polis vardı. Polisler de sokakta olmak zorunda olan herkes de olağan bir panik havasında devam ediyordu hayatlarına. Caddeye bakan camlarda, balkonlarda dışarıyı seyreden insanlar vardı. En çok yaşlılar çekti dikkatimi. hikaye gittikçe post apokaliptik bir senaryoya evrilecekmiş gibi bir hava var dışarılarda. 2008 yılından beridir sosyal medya araçlarını aktif olarak kullanıyorum galiba. Hayatımda ilk defa sosyal medyadaki atmosferle sokaktaki atmosferin bu kadar yakınsadığını ve ortak bir sese dönüştüğünü görüyorum. 12 yılda Türkiye özelinde onlarca toplumsal olay oldu. Bazıları ülke çapını da aşan büyük kırılmalardı. Ama hiçbirinde sokağın havasıyla sanal dünyanın havası bu kadar benzer ve ortak kaygıları yaşamıyordu. Korona günlerinin sonraki günlere bırakacağı izin ne derece travmatik ve kalıcı olacağına tam olarak bu özdeşlikle ikna oluyorum. Sokak hayvanlarıyla artık kimse ilgilenemiyor sanırım. Mahallenin kedilerinin bana karşı anormal seviyedeki sırnaşık tavırlarının başka açıklamasını bulamıyorum. Ben karantina günlerinde birçok insana göre nispeten daha şanslı olan kesimdenim. Dışarıya çıkmak gibi bir zorunluluğum olmadığı gibi yalnız da yaşıyorum. Son derece sınırlı bir çevreyle temas halindeyim. temas kurduğum insanlar arasında 40 yaşını aşmış insanlar bile yok. Korona virüsüyle yüzleşirsem bir şekilde mücadele edebilecek donanımlara ve imkanlara da sahip olduğumu düşünüyorum. Üstümde sanırım bunun rahatlığı var. Pervasızlığımın altında yatan sebepler biraz da bunlar. Etrafımda olan biten her şeye şaşkınlıkla bakmam belki de bundandır. Hava çok güzeldi ve en azından bir yarım saat yürüyüş yapabildim. Cadde boyunca benden başka maske kullanmayan kimse yoktu. Bu beni diğerlerinden ayıran şeylerin en somut haliydi tabii. Tek maskesiz insan olarak bakışları daha çok üstüme çektiğimi hissettim. Zaten hep meşgul, gergin ve suratsız insanlar vardı dışarıda. Bir de ben onların arasında aylak aylak dolanıyordum. Sessiz sessiz sokaktan dışlandım. istemsiz bir şekilde eve gitmeye zorladı beni sokaktaki hava. Günlerdir cemaate kapalı olan bir camiinin duvarına oturdum. Beni görüp yanıma sokulan bir kediyi de koltuğumun altına alıp olan biteni izledim sadece. Sokaktaki herkes maske takıyor, ciddi bir çoğunluk da zaten maskesini yanlış takıyordu. Caddenin karşı tarafında camdan dışarıya sarkmış yaşlı bir amca sigara içerek dışarıyı seyrediyordu. Bir an için gayet mahsun ama bir o kadar da melankolik geldi bana o amca. Şu günlerde en son isteyeceğim şey sanırım yaşlı olmak olur. Sırf risk grubunda olduğu için değil. Varoluşlarını ve dünyadaki kapladıkları yeri en çarpıcı şekilde hissetmek için her şey çok müsait. Toplumla, olan bitenle, yaşanılan çağ ile neden bir türlü bağdaşamadıklarını ve artık gerçekten devirlerini bitirdiklerini, dünyanın omuzlarındaki yükten fazlası olmadıklarını en çok hissettikleri dönemleri yaşıyoruz. Resmen uyumsuzu oynama rolü bu defa onlara verilmiş gibi. Dünyayla entegre olmadıkları gibi asla olamayacaklarını söylüyor tüm dünya yüzlerine yüzlerine. Şimdi yarım yamalak olarak hatırladığım bir şey okumuştum. Tarihsel süreçte primatların yaşlı bireylerini kendi grupları içerisinde barındırma ve yaşamsal faaliyetlerini üstlenme sebebi hakkında oluşan teorilerden bahsediliyordu. Gruptan dışlanmayan ve taşınan ilk yaşlı bireylerin ateş yakmayı bilenler olduğunu düşünenler vardı. Tarih boyunca yaşlı birey ile bilgelik arasında kurulan bağ da bu fikri bence destekliyor. Eskiden hem de 50-100 yıl gibi yakın olan bir eskide bile yaşlılar bilge insanlardı. Hepimizin onlara ihtiyacı olurdu. Tecrübe çok önemliydi. Bilginin ve deneyimin nesilden nesile daha basit ve daha az karmaşık şekilde aktarıldığı zamanlarda toplumda yaşlıların hala sarsılmaz yerleri vardı. Onların bilgece görüşlerine ve yol göstermelerine ihtiyacımız olurdu. Post modern dünyada son derece dar kalıplar içerisinde 60-70 yıl yaşamış bir yaşlının işimize yarayacağını düşündüğümüz hiçbir bilgeliği kalmadı. Onlara sunduğumuz hürmet tamamen sembolik. Hatta bu gibi kriz anlarında sembolik ve iyi niyet barındıran hürmetleri bile ihmal etmekten çekinmiyoruz. Nesiller arası bu şekilde doğrudan bir alışverişe ihtiyaç duymuyoruz. işte tam da bu yüzden yaşlı olmak bir bakıma daha fazla yük olmadan sessiz sessiz ölmeyi beklemek demek. içerisinde sıkıştıkları bu dünyanın kendilerine ait olmadığını düşünmeleri için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ister istemez. Kimseyi öldürmeden, kimseye yük olmadan, dünyanın dönüş hızını sekteye uğratmadan usulca ölmeyi beklemek, ait olmadığın sistemi terk etmek şartların onları zorladığı en makul seçenek haline gelmiş durumda. Eşleri ölen yaşlılar çocuklarının yanında barınamıyor. Dedelerin yeniden evlenme merakı bu yüzdendir belki de. Çünkü artık hiçbir işe yaramıyorlar. Bir gün ölecekler ve belki de ölüm saatini kimse bilmeyecek. Bir insanın yaşamında kaygı duyacağı son şey bu olabilir. Ölüm saatinin belirlenebilmesi. 2. Bölüm Nelerle uğraşıyorum? Korona günlerinde can sıkıntısı veren bir diğer mesele de komplo teorileri. Şu olayların en başından bu yana bu konuda ister istemez taciz ediliyorum. Sık sık birilerinden enteresan whatsapp mesajları alıyorum. Akrabalardan, arkadaşlarımdan hatta ailemden. 2 Sene önce kore'de çekilmiş bir netflix dizisi, yapılmış salgın filmleri, Bill Gates'in salgın planı, ülkelerin pandemi çalışmaları vs... Günlerdir bu konular hakkında insanları yalan yanlış şeylere inanmayın diye uyarıyorum. Ama son derece dar bir çevrem olmasına rağmen bu konuda kafası karışmış çok insanla karşılaşıyorum. Ve açıkçası çok sıkıldım. Son olarak da konuyu daha geniş bir kitleye sıçratan bir flood var maalesef. Yerli ve milli Twitter fenomenimiz Con Sınov da bu meseleye elini atmaktan geri durmadı. Elinde bu kadar etkili bir etkileşim gücü olan insanların bu derece cüretkar davranışlarını korkunç buluyorum ben. Şimdi Con sınov'un floodunu okumak isteyenler okusun diye buraya bırakıyorum. Yine con sınovdan 3 tivit göstereceğim burada: 1 Virüsü Gates üretti demedim diyor. Evet demedi bu doğru. 2 Peki ne diyor? Virüsün çaresini Gates bulacak ve aşı çalışmaları vaadiyle tüm ülkelerin genetik bilgilerini ele geçirecek... Alenen demiyor tabii bunu. insanların aklına "sorgulama" kılıfıyla kurt düşürüyor sadece. 3 Beyefendi 450 bin takipçisine karşı nasıl bir bok yediğinin farkında olduğu için sinsice bu tiviti atıyor ki kendisini aklayabilsin. Zamanı geldiğinde kimse onu suçlamasın. "Ben öyle mi dedim? Siz götünüzle anlamışsınız" diyebilsin. Zeki adam evet. Ama ben de geri zekalı değilim. Takipçileri çoğunlukla geri zekalı ama. Ya sabır diyorum sadece. Birtakım komplo teorileriyle en ufak bir tıbbi donanıma sahip olmadan son derece gülünç laflarla aşı karşıtlarına daha aşıyı bulmadan zemin hazırlıyor ve yüz binlerce insana bunu servis ediyor. Çare mRNA'ymış. alskdjlas Lise biyolojisiyle bu kadar oluyor tabii. Aşı çalışmalarıyla ilgili yabancı basında çıkan tüm haberlerde sık sık Bill Gates ve yarım bilgisiyle mRNA anahtar kelimelerini arattığını ve aratacağını adım gibi biliyorum. Yarın buna benzer bir şeyler bulup yine servis edecek "ben demiştim" diyecek. Aha da buraya yazıyorum. Bu meseleye neden bu kadar takıyorum peki? Çünkü arkadaşın yazdıklarını ve alt metinlerini doğru dürüst anlamadan binlerce insan paylaşıyor, onbinlerce insan okuyup ciddiye alıyor. işin kötüsü Bill Gates'in kamuya yönelik sorumluluk duygusunun yüzde biri bile yokken. insan Genom Projesihakkında falan ne düşünüyor acaba bu arkadaş. Ben okurken kahkaha attığım "çare mRNA" derken neyi kastediyor acaba? Geçin bunları geçin. Herkesin panik katsayısının tavan yaptığı bir dönemde salgınla bu kadar burun burunayken salgına çare buluyoruz ayağına ülkelerin genetik bilgi havuzlarını ele geçirecekler, hepimizi ayaklarımızdan asacaklar, köle olacağız, ağzımıza sıçacaklar bunu da Bill Gates gibi adamlar yapacak rockefeller gibi aileler yapacak büyük birader ağzımıza sıçacak diyerek ortamdaki panik ve çaresizlikten nemalanmayınız lütfen. Hadi nemalanıyorsunuz bari dersinize biraz çalışın. Ayıptır, günahtır. Bill Gates salgını biliyordu ve yıllardır buna hazırlanıyordu deyip adamın sağlık alanına akıttığı paralara laf atacaksanız atın tabii ki. Kimseye kefil olmadığım gibi bunun gibi multimilyarder adamlara da elbette kefil olamam. Ama konuyu bu şekilde ele alıyor oluşunuz "Ekrem imamoğlu'nun istanbul depremine karşı hazırlık yapmasının altında abuk subuk art niyetler aramanıza benziyor." Konuya kafa yoran, işin içine giren, meseleyi işin ehli olan insanlarla tartışan herkes küresel bir salgın fikrinin kaçınılmaz olduğunu bekliyordu. Hatta bekledikleri böyle covid gibi sikko bir salgından ziyade çok daha katastrofik senaryolardı. insanlığın beklediği en büyük felaketin artık bunun gibi salgınlara kaymasının da tarihsel sebepleri var ki bu meseleye 3. bölümde değiniyorum. 3. bölüm Bizi bekleyen bazı sansasyonel şeyler... Korona günlüklerinin ilk bölümünde gelecekte beklenen gelişmelerin bir kısmının olmasının bu salgın deneyimi sebebiyle hız kazanacağına dair bir şeyler söylemiştim. Ben bu fikri hala önemsiyorum. Bu tip çaresiz kaldığımız şeyler bizi olacak olanı oldurmaya zorlayan şeyler olacaktır. Her geçen yıl, giderek daha da heyecan verici bir yıl oluyor. Bu konuda daha da popülarite kazanmasını ve sık sık gündeme getirilmesini beklediğim bir diğer başlık ise şu: Transhümanizm Transhümanizmin belirli bir üst ve alt sınırı yok gibi bir şey. Tam olarak tanımlamak ve ilgilendikleri alanları belirlemek o kadar kolay değil aslında. Akıllı telefonların adeta vücudumuzun bir parçası olduğu, akıllı saatler ve nesnelerin interneti aracılığıyla teknoloji ve insanın bu derece entegre olduğu şu dönemi transhümanizmin emeklediği dönem olarak adlandırmak mümkün. Ama bu gidiş nereye kadar gidecek bundan kimse emin olamaz. Bill Gates'in yıllar boyu insanlığın en büyük tehditinin salgın hastalık olduğunu söylemesi boşuna değil ve bunun tarihsel nedenleri var. Öncelikle insanlık olarak çok ama çok fazla geliştik ve çok fazla üredik. Her ne kadar politik doğrucular aksini söylese de insan ırkı bu dünyanın tek gerçek sahibidir. Bunu kıçı kırık korona virüsü falan sorgulatamaz. Tarih boyunca insanoğlu sık sık hem doğaya hem de doğanın içerisinde var olan türün kendi iç rekabetinin dengeleyici gücüne yenildi. Yenildikçe bu unsurlara karşı mücadelesi daha kuvvetli hale geldi. Bugün 200 yıl önce çok büyük bir problem olarak görülen bir çok şeyin teknolojik olarak çözümü var. Yaptığımız bir gökdelen eğer istenirse 8 şiddetinde bir depreme dayanabilir. Küresel ısınmaya karşı çeşitli eylem planlarımız var, su kıtlığı olursa neler yapabileceğimiz konusunda son derece geniş külliyatlara sahibiz. Bu örnekleri sonsuza kadar uzatabiliriz. insan ırkı doğanın ya da kendi doğasının ortaya çıkardığı problemlerle bir şekilde başa çıkmanın yollarını her seferinde buluyor. Bulduğu her yol dünyanın işleyişini yeniden dizayn ediyor. Ortaya çıkan tablo ve gidilen yol hoşumuza gitse de gitmese de problemi çözmeye yönelik işe yarar şeyler üretildiği gerçeğini değiştirmiyor. insana en büyük kötülüğü artık insanlar yapıyordu. Doğanın elinden büyük oranda almıştık bu gücü. Milyonlarca insanı öldürecek şeyler doğal afetler değil aksine büyük savaşlar atom bombalarıydı. Ancak son 50 yıldaki gelişmeler de ülkeler arasındaki büyük savaşları büyük oranda engelliyor. Artık savaşları ironik bir şekilde engelleyen nükleer silahlarımız var. Kimse kimseyle eskisi kadar savaşma heveslisi değil. Bunun aksini gösteren münferit olaylar olsa da önümüzdeki uzun yıllar milyonlarca insanın ölümüne sebep olacak büyük bir savaş beklentisi yok. Kaldı ki bunu engelleyen en büyük sebep tüm dünyanın birbirine ihtiyaç duyduğu küresel bir ekonomik sistem icat etmiş olmamız. Artık elimizde büyük kıyımlara sebep olacak çok fazla seçenek kalmadı. Birçok problemle karşı karşıyayız ama günün sonunda bu problemlere karşı etkili eylem planlarımız var. Problemlerle başa çıkmakta bu derece kabiliyetli olduğumuz için artık sonunda sıra şuna gelebiliyor; insan gibi bu derece değerli bir yapının en büyük handikapı organik yapılı vücududur. Korona virüsü gibi etkisi bu kadar düşük bir salgının yarattığı paniğin bu derece büyük olmasını tetikleyen şey diğer problemlerimizin çoğunu büyük ölçüde halletmiş olmamızdır. Birinci ve ikinci dünya savaşını hepimiz ilkokul yıllarımızdan bu yana detay detay öğrendik. Onlarca filmini izledik. Ama ispanyol gribini hayatında ilk defa duyan yüz binlerce insan var. Halbuki tarihsel olarak aynı döneme denk geliyorlar. Kaldı ki insanlığın salgın hastalıklarla olan mücadelesi savaşlarla olan mücadelesinden daha dramatik olmasına rağmen kimsenin o kadar da umurunda olmadı. Çünkü onlara sıra gelmedi. Sıra gelse bile uğraşacak yeterli donanımlarımız yok. Başka problemlerimiz vardı. Gelinen bu son noktada dünyanın pimini çekecek en büyük tehdit nükleer felaketler, atom bombaları falan değil. Çünkü onları iyi kötü engelleyebiliyoruz. Ama salgınları engellemek bu kadar basit değil. Bu derece yüksek bir zeka ve üretme kapasitesine ulaşmış insan ırkını en çok sınırlayan şey biyolojik sınırlarıdır. Elbette Bill Gates gibi insanlar da doğal olarak bu alana para yatıracak, bu alanda çalışmalar yapılacak, hazırlıklar yapılacak. Bunda anormal bir durum yok. Komplo teorileri çıkaracaksanız bile işi bu ucundan tutmak anlamsız oluyor haliyle. Peki neden transhümanizm? insanın biyolojik sınırları yeterince anlaşılabilmiş değil çünkü. Herhangi bir hastalık için üretilen bir aşının ya da ilacın bildiğimiz ve bilemediğimiz onlarca yan etkisi oluşuyor. Tıp tarihi yanlışlıkla keşfedilmiş ilaçlarla dolu. Herhangi bir hastalığa bulunacak bir çözümün test gruplarında denenmesi gerekiyor ve zaman zaman kontrol deneyleri bile bazı sonuçları öngörmeye yetmiyor. Organik yapılı insan vücudunun tüm bu tıbbi gelişmelere rağmen çözülebildiğini söylemek zor. Bu sebepten biyonik insan, organik insanın doğadaki sınırlandırıcı etkilerine karşı güçlü bir çözüm olarak giderek daha çok hayatımıza girecektir. Bugün teknoloji, doğuştan kolları tutmayan bir çocuğa derme çatma bir protez kol hediye ettiğinde bilimin geldiği noktaya duyulan hayranlığı son derece naif buluyorum. Çünkü evrimsel olarak organik canlılar daima gelişen değil aksine adapte olan canlılardır. Günün birinde teknoloji organik ve doğal kollarımızdan daha gelişmiş, daha kuvvetli, ilerletilebilir ve güncellenebilir inovatif biyonik protez kollar icat ettiğinde doğuştan engelliler değil muhtemelen dünyanın zenginleri parayı basıp bu gelişmiş kollara sahip olacaktır. Bu protes kol örneği mesele somutlaşsın diye sadece bir örnek. Doğaya karşı biyolojik organizmalar her zaman aciz kalacaktır. Tıp biliminin yetileri diğer bilimlere nazaran daha sınırlayıcıdır. Karmaşıklığı ve uygulamacı bir metot kullanımı kendi doğal sınırlarıdır. Teknoloji dünya zenginleri tarafından doğru yerlere kanalize edilebilirse insanlar yorulmayan bacaklar, unutmayan hafızalar, daha gelişmiş bir prefrontal korteks, hastalanmayan bir vücut isteyecektir. Bunların sorunsuz bir şekilde mümkün olması da transhümanizm hakkında daha çok şey konuşacağımız anlamına geliyor. korona virüsünün çaresi aşılar olabilir. Ancak virüslerin tutanamadığı gelişmiş özellikli giyilebilir teknolojiye sahip insanlar tamamen salgınların çözümü olabilir. Biyolojik organizmanın tüm sınırlayıcı etkilerini ortadan kaldıran akım transhümanist fikirler olabilir. Bunların hiçbiri transhümanizmi desteklediğim ya da iştahla beklediğim gelişmeler olduğunu göstermiyor. yarının konuları ister istemez bunlar olacaktır. Elindeki binlerce yıllık kadim birikime, teknolojiye, donanıma ve zenginliğe rağmen küçücük bir canlı mı cansız mı olduğuna karar veremediğimiz bir organizasyonun bu hikayenin esas kötüsü olması ve tüm süreci baltalıyor olması insanlık medeniyetinin canını her geçen yıl daha çok sıkacaktır. Zaten bu mesele bizi daha radikal yapıyor. Düne kadar hiçbir güç haftalar boyu kapalı tutulan camilere bu derece sessiz kalınmasını sağlayamazdı. Önlemler yine bu şekilde alınsa bile Türkiye gibi bir ülkede bunun olgunlukla karşılanıyor olması virüs gibi ufak tefek şeylerin biricik olan hayatlarımızı tehdit ediyor olmasının absürtlüğüyle alakalı. Kendimizi, yaşamlarımızı, imkanlarımızın ve donanımlarımızın geldiği noktayı o kadar önemsiyor ve yüceltiyoruz ki birilerinin beklenmedik bir şekilde bu kadar açıklanamaz ve kolay şekilde hastalanıp ölmesini kabullenemiyoruz. Bu uğurda en kutsal gördüğümüz şeyleri bile feda etmek zorumuza gitmiyor. Bu sonuç başından sonuna hepimize absürt ve inanılmaz güç geliyor. Tarihin en şımarık çocuklarıyız. Bu şımarıklığı hak ederek elde ettiğimiz için kaprislerimiz de genel manada yadırganmıyor. Etki alanı bu kadar küçük olan insanların bile salgın hastalıklara bu şekilde bir reaksiyon gösterdiği yerde bu dünyanın en güçlüleri, en donanımlıları, bu gezegenin yarı tanrılarının gösterdiği reaksiyonun boyutları anlaşılabilir olsa gerek. Dahası tahmin de edilebilir reaksiyonlar bunlar. Mark Zucherberg gibi bir insanın ölüm, hastalık gibi bir sınırlayıcı gerçeklerle yüzleşebiliyor olması oldukça can sıkıcı olsa gerek.
    19. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      E-PTT üzerinden devlet ücretsiz maske dağıtıyor bilginiz olsun.. Link
    20. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yarım yamalak girdiğim karantinanın bilmem kaçıncı gününden bildiriyorum. gecenin bu vakti ido tatlıses dinliyor ve ceket dansı yapmamak için zor tutuyorum kendimi. tam olarak karantinaya girebilmiş olanlarla dışarda olmak zorunda olanlara da sabırlar diliyorum. bu gidişle iki türlüsü de kafayı yedirtecek gibi duruyor.
    21. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bugün saçlarımın aşırı uzaması ve yıpranması üzerine kafamı kazıdım. ilginç bir şey oldu ilk defa yaptım :d
    22. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sevgili günlük, takribi olarak bir aydır evden çıkmıyorum. neden? çünkü enfekte bireylere rastlayıp covid19 kapmamak ve bununla birlikte hastalığı yaymamak için. tüm önemleri alıyor, kurallara uyuyorum. lakin bazı puşt oğlu göt verenler topluluklar halinde yan yana dışarıda bulunmak suretiyle bütün yaptıklarımı çöpe atıyor. virüs bir an evvel bitsin derken daha beter hale geliyor. umutsuzluk içindeyim. ayrıca son olarak burdan sağlık bakanımıza sesleniyorum; "ben bu aşıya olan inancımı kaybettim fahrettin..."
    23. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      öğrenci olmanın ve öğrenci evinde yaşamanın getirdiği dezavantajla sağda solda buzlukta hiçbir yemek stoğum yoktu.sabah son yumurtamı yiyip beklemeye başlamıştım.artık iyice midem kazındı herhangi bir sipariş verebileceğim yerde mevcut değildi.sağolsun komşumuzdan 1 paket makarna alarak karnımızı doyurduk.bugünde böyle geçiyor yarın ilk işim biraz stok yapmak olucak.
    24. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      fitness yapan erkek kardeşim sipariş verdiği halter takımı hala gelmeyince kendisiyle birazcık münakaşa edip onu tartakladım diye 46 kilogram olan ablasını halter niyetine indirip kaldırdı, sonrada kanepeye fırlattı. tansiyonum düşüp başım dönerken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. sonra annemin yanına giderken bozuk paraları dezenfekte etmek için çamaşır suyu ve sirkeye yatırdığını gördüm, bu arada hanımefendi sirke yapmadığı zamanlarda da bize içiriyor. koronadan yatmazsam psikiyatri için yatacağım ama hadi hayırlısı. herhalde bi biz böyle değilizdir memlekette.
    25. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      birkaç gün sonra 30. günümü tamamlıyor olacağım evde. balkon havaları gelse de orada sabahlasam diye düşünmeden edemiyorum zîra olağan vakitte geceleri ne yapıyormuşum ki diye düşünmeden edemez hale geldim.
    26. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      evdekilerle birlikte sessiz sinema oynadık. anamla ben bir takımdık kardeşimle ablam da karşı takım valla anam baya iyiymiş bu konuda hem anlattığımı hemen buldu hemde baya iyi anlattı 4'te 3 yaptık ve yendik .d bu yanından baya iyi geçiyor karantina.
    27. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kurtlar vadisi izliyorum, 36. bölüme geldim. i̇zleyen bilir tombalacı, konseyin izniyle çakır'ın açtığı mekanı basıp yığınla insanın ölümüne ve kardeşi derya'nın ölümüne sebep olmuştur. az önce çakır tombalacı'nın kırılmadık tek kemiğini bırakmayıp, ölme lan ölme lan diye diye azraili olmuştur. sağ kolu memati baş'tan da bir şey rica etmiştir. memati, bunun parçalarını öyle bir göm ki aynı sürünün kuşları yemesin. böyle yani, kafayı tırlattım tırlatıcam.
    28. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yani zaman zaman sıkıldığım olsa da benim için çok bir şey fark etmedi açıkçası. sadece okula gitmiyorum o kadar. bence bu dönemden en çok etkilenen kesim apartmanlarda yaşayan insanlar olacak. birkaç gün ablamlarda kaldım ve ne kadar sıkıntılı olduğunu test edip öğrendim. bana gelince müstakil evde yaşamanın avantajlarını kullanıyorum. lisedeyken okula giderken kullandığım ve en son bozuk olan bisikletimi yaptırdım ve arada bisiklet sürmeye çıkıyorum. bahçemizde dolaşıp hava alıyorum. bazen bu dolaşmalara kitaplarım da eşlik ediyor. yıllar sonra evin önünü salıncak kurduk. bir de yanına benim her yaz dışarı çıkarttığım radyomu astım. radyomu açıp salıncağımda sallanıyorum. kedim yavruladı onunla ilgileniyorum. 2 köpeğimiz var, zaman zaman çıkıp onlarla oynuyorum. geçtiğimiz tatilde internetsiz yaşam diyerek evdeki interneti kapattırmıştım. bu yüzden pek yeni film izleyemiyorum. bilgisayarıma önceden indirdiğim filmleri bazen geceleri izleyip kafa dağıtıyorum. i̇lk başlarda ders çalışıyordum ama kpss ertelendiğinden beri derslerle pek aram iyi değil. bir an önce ders konusunda bir değişiklik yapmam lazım. bunlardan başka dışarı sadece dedemlerin ve bizim zaruri ihtiyaçlarımızı almak için çıktım. i̇şte benim genel manada korona günlerim böyle geçiyor. umarım bu günleri en kısa zamanda atlatır dışarı rahatça çıktığımız günlere geri döneriz.
    29. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      başlığı bugün de ben up'layayım dedim :d son 15 gündür istisnasız her sabah 8 de uyanır mı bi insan ya. hadi hastanede erken uyanmamı anladım bi hareketlilik falan vardı illaki öğlen saatlerine kadar uyuyamıyordum, bari evde böyle olmasaydı. akşama kadar uyuyup dinlenirim diyodum o da olmadı. okul yok, iş yok, evde ses çıkartan kimse yok, sabaha karşı uyusam bile 8 oldu mu beynimde alarm çalıyor sanki, uyanıyorum yapacak bişey de yok boş boş etrafa bakınıyorum öyle ya. ben böyle karantinanın...
      1sende 8 den sonra uyumayı dene bi gün yap bi çılgınlık - delinin_defteriii 18.04.2020 16:19:07 |#3774159
      1onu da denedim güneşi gördüm mü bişeyler oluyo uyuyamıyorum :d - anahtar 18.04.2020 17:22:21 |#3774176
      1senin oda benim oda gibi olsaydı iyi uyurdun :d asla güneş görmüyo gece gündüz hep aynı odana böyle biz düzen kur :d - delinin_defteriii 19.04.2020 00:15:24 |#3774182
    30. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      alıştıkça sevdim, sevdikçe alıştım.
    31. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      edit: gece entry yazmamak lazım
      3şuan melankolik rap dinleyip tribe giriyorum inanamıyorum ya - geceucanpirasa 19.04.2020 00:25:59 |#3774185
    32. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Salgın başlayalı yani yaşadığım yerde görülmeye başlayalı 2,5 ayı geçti. Karantina uygulamak gibi bir şansım olmadı. Malum çalışmak zorundayız. Dezenfektan(kolonya), maske( tozdan korunmak için) gözlük(taş metal odun parçalarından korunmak için) kullanarak kendimi korumaya ailemden de korunmaya çalışıyorum. dağda hayat var diyeceğim ama ağaçlar bile kurumaya başladı Evde kalabilenler Allah rızası için kalın
    33. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      evde elbette ki hayat var, olmaz mı hiç.. salonda, mutfakta, balkonda.. hayat oldukça var. gel gelelim kendi içinde hayatı olmayanlar, yaşamı içine sığdıramayanlar için hayat evde tükeniyor.. dışarıya çıkmanın onlar için güzel bir yanı vardı; başka hayatlara dahil olmak. şimdi ne birinin hayatına dahil olabiliyorlar, ne de bir hayat yaratabiliyorlar.
    34. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Korona Günlükleri - III Bir ara paylaşım rekorları kıran, her yerde önümüze düşen, hatta yeni yazılan romanlarda bile kullanılıp gönderme yapılan Dostoyevski'den alıntılanmış o ünlü söz gibi; "aşağılık insanoğlu her şeye alışır!" Bu laf muhtemelen başka bir zaman yazılsaydı buraya, kimse üstüne alınmazdı. insana dair acı ama keskin gerçeklikler barındıran tespitlerin kaderi budur. Toplumun belli bir kliğini işaret ederek "aşağılık insanoğlu her şeye olduğu gibi buna da alıştı" deseydik eğer, kimse üstüne alınmaz ve ithamı yerinde bulurdu. O güruhu eleştirmek en doğal hakkımız olurdu. Sınanmadığınız şeyler hakkında ideal yargılarda bulunmak kolaydır. Dahası bu ithamı sahiplenmek "aşağılık insan" dediğimiz o gruptan kendimizi ayrı tuttuğumuzun ilanı anlamına gelirdi. Ama işte, hayat bu ya, 7'sinden 70'ine, zengininden fakirine herkesi aynı anda aynı dertten aynı kümenin içerisine alıp topluca itham edebileceğimiz bir mesele peydah oldu: Korona felaketi. Yığınlar, yığınlar, yığınlar... Hala aşağılık mı insanoğlu? Hala alışır mı her şeye dün olduğu gibi? Sanırım bazı şeyleri hepimiz aynı anda anlamanın eşiğindeyiz. Toplu bir cevap; alışmayıp da ne yapalım? Aynen öyle, aynen öyle. Alışmayalım da ne yapalım? Korona günlerinin ardından bazılarının önden buyurduğu gibi dünya artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaksa eğer bunu sağlayan şey büyük bir felaketle yüzleşmiş olmamız değil de hep birlikte aynı dönemde aynı şeye duyarsızlaşmış olmamız olacak. Bütün dünya medeniyet kurabilme sırrının duyarsızlaşmak demek olduğunu tek bir seferde öğrenmiş olacak belki de... Her şeye alışmış, hiçbir şeye şaşırmamış ve ertesi gün kalkıp işine gücüne bakmış yığınlar olarak kurduğumuz bu çarkın dönmesinin, farkındalığın azalmasıyla mümkün olduğu gerçeğiyle yüzleşeceğiz. Dünyada medeniyet kurabilmiş ve bu medeniyeti ilerletebilmiş olan topluluklara gidip bakalım, çok farkında olmadığımız bir ortak özelliğe sahip olduklarını göreceğiz: duyarsızlaşmış, alışmış ve hayretten uzak insan toplulukları Medeni olmanın karanlık yolu bu olsa gerek. Bir şeye alışmış olmak, bir felakete karşı duyarsızlaşmak yaşamın çok ama çok temel bir parçası. Söylendiği kadar da aşağılık bir durum olduğunu düşünmüyorum. iyi bir şey olduğunu da iddia etmiyorum. Başka türlü mümkün olmadığını söylüyorum sadece. insan fizyolojisi de bu şekilde çalışır zaten. insan beyni her gün vücutta gerçekleşen binlerce acıyı ve travmayı yok sayarak çalışmaya devam eder. Başka türlüsü mümkün değildir. Bunun aksi daimi bir krizle mücadele etme ataklarıyla yaşamaya çalışmak olurdu. insanın biyolojik donanımı toplum olma bilincimize birçok açıdan kılavuzluk etmiştir ve edecektir. Dünya uzun zamandır histerik davranışları gözler önüne seriyordu ve bu durum giderek norm haline geliyordu ki korono günlerinin artılarından bir tanesi olarak histerinin azalmasını sayabiliriz. Karantina günlerinin henüz daha çok başlarındayken durumun bu noktaya geleceği çok açıktı. Türkiye'de daha 100 vakaya bile ulaşamamışken hem internet hem sokak inanılmaz bir panik havasına bürünmüş adeta çılgınlığa sürükleniyordu. Benim için gerçekten ilk 10 gün inanılmaz bir tecrübe oldu. Her şey ama her şey çok garip seyrediyordu. Açıkçası psikososyal açıdan büyük travmaların eşiğinde olduğumuzu düşünmeye bile başlamıştım. Bu kadar reaksiyoner tepkilerin normal olmadığını burada da yazmıştım. Neyse ki "insanın alışma eşiği" beni bu konuda yanılttı ve her şey gözüme biraz daha normal gözükmeye başladı. Aslında toplum mecbur bırakıldığı yeni normları beklediğimden daha kolay sindirdi. Alışmış olmak belki de birçok felaketi önceden engelledi aslında bu noktada. Bugün karantina günlerinde 40 civarı güne geldik ve Türkiye'de vaka sayısı dün itibariyle 100bin barajını aştı. Ölü sayısı ise 2400 küsür. Küsür ya evet, küsür... ilk vakalar ve ilk ölümlerdeki histerik tepkilerimizi düşünüyorum da buralara güzel gelindi. Tüm bunları da aşağılık insanoğlunun alışabilme kabiliyetine yoruyorum. 2400 küsür kişi ölmüş, 100bin+ insan enfekte olmuş, ufukta kesin bir çözüm yok, karantina günleri ne zamana kadar sürecek o bile belli değil ve en önemlisi bir gün her şey sona erdiğinde kafelere, sinema salonlarına, parklara, spor salonlarına, iş yerlerine ve okullara nasıl gitmeye karar vereceğiz ve kim olarak gideceğiz o eski mekanlarımıza kimse bilmiyor. Bir gün her şey bittiğinde, tüm bunlar başlamadan önce yarıda kalmış olan hayatlarımıza kaldığımız yerden devam etmeyi umuyoruz ama o hayatları yaşayan insanlardan ne kadar kaldı, karantina günlerinde insanlar ve toplum ne kadar etkilendi, ne kadar değişti hiçbirimiz bilmiyoruz. Bir şeylere alıştık, yeni bir normaller inşa ettik ve bu alışkanlıkların geçici alışkanlıklar olduğunu düşünüyoruz ama tüm bunlar geçtiğinde ne olacak tam olarak kestiremiyoruz. Ama boşver bunları. Yarın olacak olan her ne ise biz ona da bir şekilde alışmanın yollarını arayacağız. Yarın her şey bittiğinde yeni bölümde gelecek olan her ne olursa olsun ayakta kalmak için ya mücadele edeceğiz ya da alışacağız yaşamanın başka bir çözümü yok. Burada mızmızlanan insanlara pek yer vermiyorlar. Dünya dönüyor, hayat akıyor, değişen her ne ise şaşırmana izin verilmiyor. Yüce insanoğlu, o kadar bol gönüllü ki her ne olursa olsun alışıyor. Bakın bu bir tevazudur. * Kişisel kaygılarla oluşturmaya başladığım bir izlek, Korona günlükleri yazı dizisi devam edecek. * Korona günlükleri - II : (#2337261) Korona günlükleri - I : (#2336438) Coronavirus - I : (#2336145) Coronavirüs - II : (#2336203)
    35. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      saolsun yemek yapmayı öğretiyor bana yavaş yavaş, önceden ölmeyecek kadar biliyordum şimdi şefliğe adım atmak üzereyim.
    36. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      evde bomboş durduğun halde yapacak işlerine vaktinin olmaması
    37. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      53.gün saç sakal birbirine girmişti. umutla beklenen güzel günler için sabır tükenmek üzeredeydi. hiçbir zaman kitap, film, uykudan sıkılmayacağını düşünen yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştı. maç izlemek , arkadaşlarla muhabbet, geceleri geç saatlerde eve gelmeler, dışarıda yemek yemeler deli gibi özlenmişti. evde yat yata hastalıklar baş göstermeye başlamıştı bile.
    38. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      günler hatta haftalar sonra ilk kez dışarı eczaneye çıkacaktım maskeleri almak için. dışarıda bıraktığım ayakkabım tozlanmış aq (bkz: acı ama gerçek) (bkz: karantina)
    39. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selam korona... senin yolunu yordamını....... demeyeceğim. senin bir suçun yok çünlü. seni başımıza bela edenin soyu kurusun. kaç ay oldu;futbol yok, araba yarışı yok, başka şehirlere gezmeye gidebilme yok, türkiye'ye yaz tatili için bilet alacak umut yok, araba alacaktık oda yok, hayatımızdan çaldığın şeyler yetmedi mi? geceleri uykuya dalarken tuttuğumuz takımın eski kadrolarını saymak artık ağır geliyor. sal bizi artık. biraz sal. tamam güldün eğlendim ama git artık istemiyoruz seni. hadi iyi geceler
    40. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Korona Günlükleri - IV Korona salgını; bütün dünya ile eş zamanlı olarak deneyimlediğimiz ortak bir ağıt parkı. Evet park. Öyle ya da böyle bu gündem bugün yaşayan herkesin hayatlarında bir yer kaplıyor ve şöyle bir güzelliği var; bundan 20 yıl sonra bile korona günleri dediğimiz zaman birçok insanla aynı dili konuşma imkanı sağlayacak bize. Bu konu hakkında 2 ay önce şöyle bir yazı yazmıştım: (#2336145) Korona günleri hakkında en çok önemsediğim yazım oydu açıkçası. Orada yarı sitemkar, yarı ironik bir şekilde bu mesele hakkında şu cümleleri kurmuştum: "Bizlerin; bu, gün görmemiş, konfor ve istikrar hastalığına tutulmuş şımarık Netflix neslinin karantina günlerine ihtiyacı yok. Bizler zaten etkileşimi en yüksek olanlardan bile olsak çoktan izole yaşamların kurbanıyız. Bizlerin evrensel hikayeleri yok. bugün ted talks'a çıksak minimalist hikayelerimizi ve acılarımızı makro ölçekte anlamlar yükleyip süsleyerek anlatmaya meyilliyiz. Bu yüzden ortak bir acı ve trajedi havuzu olan salgın hastalık furyasına dahil olmaktan fevkalade memnunuz!" Tam da bu gibi sebeplerden ötürü istesem de istemesem de şu kısacık ömrümde görmezden gelemeyeceğim bir dönemeci oluşturuyor korona günleri. Bu başlıkta korona günleri kapsamında kişisel düşünce dünyamın bir izleği olmasını dilediğim bir yazı dizisi yazıyorum. Bu yazı da korona günlüklerinin 4. partını oluşturuyor. Bu noktada bir şey fark ettim; bir önceki yazıda karantina günlerine ve salgın hastalık furyasına bile bir şekilde alışabilmiş olmamızın tevazusundan bahsetsem de korona ve karantina üzerine yazdığım, söylediğim her şey toplamda hep bir gelecek üzerine oluşmuş. Hep "Bundan sonra ne olacak?" sorusu üzerine şeyler yazmaya eğilimli olduğumu fark ettim. Bu bölümde ise ipin ucunu geçmişten yakalamak istiyorum. Bir kesim var; karantina gündeminde en çok tantanayı koparttığı halde aslında genel toplamda en tuzu kuru kesimi oluşturduğunu düşündüğüm bir kesim. Bu kesim her yaştan insanı içinde barındırsa bile görece gençlerin ağırlıklı olduğu, hastalıkla o kadar da boğuşmayan, ekonomik olarak çok fazla zorlanmayan, çalışmadığı ya da evden çalıştığı halde maaşı tıkır tıkır yatan, kenarda parası olan en büyük aksiyonu marketten yoğurt ve ekmek almak olan bir kesim. Bunlar aralarında benim de bulunduğum tuzu kuru kesim. Açıkçası durumun ahvali hakkında sağlıklı düşünebilecek, en azından düşünmeye vakit bulacak kesimin de bunlar olduğunu düşünüyorum. Hani şu kitap listeleri yapan, internetten müze gezmeyi falan düşünen, bu süreçte kendini geliştirmeyi hedefleyen, karantinaya koza demeyi teklif eden tuzu kuru kesim. :D Her gün işe gitmek durumunda olan ya da bir şekilde enfekte olup hastalıkla uğraşan bir insanın mevcut durumu geniş bir perspektiften düşünmek gibi bir derdi olamaz. O yüzden bu yazılarda bir topluluktan bahsediyorsam eğer her seferinde bu tuzu kuru kesim merkezinde bahsediyorumdur. Henüz ne en ön cephede hastanelerde çalışanlardan bahsettim ne sahada olmak zorunda olan insanlardan bahsettim ne bürokratlardan ne de açlık sınırının altındaki kesimden bahsettim. Şu ortamda bunlar hakkında ileri geri konuşmayı bir miktar hadsizlik olarak gördüğüm doğrudur. Karantina günlerinde elimden geldiği ölçüde gündemden uzak durmaya çalıştım ben. Öyle ana gündemi anlık olarak takip etmedim. Alınan kararlarla, uygulamalarla falan pek ilgilenmemeye çalıştım. Ne kadar mümkün olabildiyse artık. Ama dün gördüğüm haber karantina günlüklerine yeni bir bölüm eklemem gerektiğini düşündürdü. Hükümet 4 aşamalı bir "normalleşme süreci" başlatmış. 11 Mayıs itibariyle normalleşme sürecinin ilk aşaması başlamış bile. Berberler açılmış, avm'ler açılmış. Süreç iyiye doğru gidiyor evet ama normalleşme süreci, sürecin seyrinden bağımsız bir şekilde biraz da zorunlu bir sonuçtu zaten. Salgın önlemlerinin halk sağlığından öte sağlık sistemiyle alakalı olduğunu yazmıştım şurda: (#2336203) Bugün başlayan normalleşme süreci de şu entrynin son paragrafıyla alakalı: (#2344271) Eyvallah. Bu çarklar bir şekilde dönecek. Halk normalleşmeye zorlanacak. Bunu anlayışla karşılıyorum karşılamasına da biz normalimize dönmeye gerçekten hazır mıyız? Buradaki "biz" zamirinden kimleri kastettiğimi yukarıda açıkladım zaten. Eski alışkanlıklarımıza, eski normallerimize geri dönmeyi gerçekten istiyor muyuz? Ben şahsen normalleşme paketinin açıklandığını öğrendikten sonra bir 15 saniye falan yutkunamadım. İçim ferahlamadı. Oh çok şükür eski günlere geri dönüyoruz demedim. Bu süreçte eski günlerin ne'liği hakkında daha çok düşündüm çünkü. Hadi tamam ben zaten karantina günlerinin daha ilk günlerinden bu yana bu mecburiyetten gayet de memnundum. Özlediğim bir yaşam tarzıydı zaten bu. Hem de içerisine aksiyon ve gerilim sosu bulanmış bir yaşam tarzıydı. Benim eski günlere geri dönme fikri tadımı tabii kaçırır. Ama sadece ben miyim normalleşme süreci ile ikileme düşen? Hiç sanmıyorum. Aranızda illaki böyle birileri vardır. İçindeki küçük şeytan için için rahatsız ediyordur şimdi onu. Rahatsız olduğu fikirleri dile geliyordur. Şu salgın süreci bu kadar iyiye giderken keşke tekrar ikinci bir dalga olsa da biraz daha tadını çıkarsak şu sürecin diyen sonra da bu düşüncesinden rahatsız olan birileri var bence aranızda. Yalnız olamam çünkü yalnızsam eğer bu beni ürkütür biraz. Bahaneler, bahanelerimiz... Sefil hayatlarımızı kanıksamak için tutunduğumuz en sağlam tuğla bahanelerdir. İdeal şartların sağlandığı durumlar başarısızlığı ya da sorumsuzluğu kaldırmaz. Ve insan olmak demek her zaman bir şekilde başarısız olmak demektir. Bizler başarısızlıklarla ve en önemlisi sorumluluklarımızla nasıl baş ediyoruz? Tabii ki bahaneler ile. Her hangi bir iş ya da sorumluluğun arefesinde beklenmedik bir olumsuzluk aleni bir şekilde ortaya çıktığında elbette tadımız kaçar, elbette huzursuz oluruz. Ama hiçbir bahanenin işlemeyeceği ideal şartların huzursuzluğu her zaman çok daha sinsidir. Evlerimize kapandığımız ve doğrusu bütünüyle aylaklık ve tembellik ettiğimiz karantina şartlarının hepimize sağladığı bütün dünyanın anlayış göstereceği müthiş bir bahanemiz vardı. Bu süreçte çoğumuz birçok sorumluluğumuzu askıya alabildik. Çağımızın en acımasız kurumlarından olan bankalar ve devlet bile bazı sorumluluklarımız için bizlere süre tanıdı. Çünkü geçerli gerekçelerimiz vardı. Kabul edelim: sınırlı ve pek hayal ettiğimiz şekilde olmasa da mini bir ütopyayı yaşayan ciddi bir kesim söz konusu. Normalleşme sürecine yani artık sorumlulukların tekrar ele alınacağı eski hayatlarımızı gerçekten özlüyor muyuz? Çalışmak, para kazanmak ve en önemlisi gerekli gereksiz alış veriş yapmak gibi bir sorumluluğumuz var bizlerin. Bunları gerçekten özlüyor muyuz? Normalleşme sürecinin ilk aşamasında avm'ler açıldı. Bu tercihi lütfen gözden kaçırmayalım. Ne camiler, ne okullar değil avm'ler. Başka bir zaman doldurmak niyetiyle buraya boş bir bkz bırakıyorum: (bkz: Bir ibadet biçimi olarak alış veriş yapmak) Bizim en büyük sorumluluğumuz birikim yapmadan günü gününe yaşayarak mümkün olabilecek en üst sınırda alış veriş yapabilmemizdir. Avm'lerin aslında o kadar da gerekli olmadığını, futbolun hayatımızdaki yerini falan sorgulamıyor muyuz cidden? Karantina bizlere yeni bir yaşam şekli teklifinde bulundu. Herkesin kendi içine dönüş yaptığı, minimal bir yaşam. Eskisini özletecek kadar kötü bir model miydi bu? Sanırım bu sorunun bariz bir cevabı yok. Bende bile yok. Ama yeni normallerimize iyiden iyiye alışmışken eski normallerimize dönmeye zorlanıyoruz. Bence eski yaşam şeklimizin ne derece sefil, gereksiz, iyi düşünülmemiş, güdülenmeye açık, gelişi güzel ve hatta düşük bir yaşam şekli olduğunu görmemizi sağladı bu karantina. Sorular basit; Karantinadan önce ne yapıyorduk? Nasıl yaşıyorduk? Yaşam alışkanlıklarımız gerçekten bireysel iradelerimize dayanacak biçimde rasyonel miydi? Bu kadar. Bence hepimiz ya da en azından çoğumuz daha önceleri resmi ya da gayri resmi, aleni ya da gizli iktidarların kendi ajandaları doğrultusunda sadece savruluyorduk. Karantina başka bir savrulma biçimidir belki de. Ama şu kesin ki aynı zamanda eski yaşamları uzaktan gözleyebileceğimiz bir soluklanma alanı da oluşturdu bu süreç. Güdülenmiş bir organizmadan fazlası olmadığımızı daha çok düşünmeye başladım ben. Bu normalleşme sürecine kitleleri zorlamaya devam ettikleri sürece bunu sadece ben düşünüyor olmayacağım bence. Hepimiz sayılardan, istatistikten, bireysellikten yoksun kitlesellikten öte bir şey değiliz birilerinin gözünde. Bunu kanıksayıp kanıksamamak arasındaki çizgi kişinin öz farkındalığıyla alakalı. Hemen yakın bir örnek; Avm'lere açıldığı gün koşa koşa giden insanlar insanlık onurundan yoksun insanların ağırlıklı olduğu bir kitle. Çünkü sizi sayılarla tarif edenlerin, sayılar için çağırdığı yere gerekçe oluşturamadan koşmak insanca bir şey olamadığının kabulü demektir. Tam olarak "kitle" yani. Eyvallah öyleyse. Kurulsun yeni ordular öyleyse. Ben güdülenmekten her geçen gün biraz daha tiksinen birilerini bulur onların milis kuvvetlerinde kendime bir gedik bulmaya bakarım. Kendi normalini kendisi oluşturamamış insanlarla ne kadar az muhatap olursam o kadar çok yaklaşırım kendi yolumu bulmaya. "Kendi yolum" diye bir şeyin var olabilme ihtimali zaten beni hayatta tutan şey. Üzgünüm. * Korona günlükleri yazı dizinin bir önceki bölümü ve diğerleri için: (#2338368)
    41. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Şimdi bu üstteki entrynin altına senin ben a*ına koyim korona uyku düzenimi alt üst ettin diye sitemde bulunacaktım ki üstteki emeğe yazık olur diye düşünüyorum ama yine de senin ben amk korona.
      2:D - devriksekiz 12.05.2020 05:43:38 |#3777802
    42. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Yaklaşık 2 aydır oda sıcaklığında yaşıyordum. Ta ki birkaç gün önce dışarı çıkana kadar. Ayakkabı falan giydim. Güzel kıyafetlerimi giydim. Çok heyecanlıydı çok...
      120 yaşından küçük olduğun için mi çıkmadın yoksa bilinçli bir vatandaş olduğun için mi? - daddy is here 17.05.2020 23:44:18 |#3779844
      1Bilinçli bir vatandaş olduğum için... - a bit of zeynep 17.05.2020 23:57:19 |#3779903
    43. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Komşumla bugün aylar sonra kapıda karşılaştık. "Sen nerdesin ya, hiç görünmüyorsun, hastaneye kapattılar sizi dışarı salmıyorlar diye düşündük seni göremeyince" dedi. Yok artık, nefes alamadığımız kıyafetlerin içine tıkıldığımız yetmiyor gibi bi de hastaneye kilitleselerdi dimi? Allahtan mikrop saçan insan muamelesi görmüyoruz. Bi de şu bizi hortumunan yıkadıklarını zanneden masum insanlar var. Bi de bugün beraber olduğumuz beşinci dakika içinde mutlaka kavgaya başladığımız kardeşimin "ablamı özledim" diyip gözlerinin dolduğunu öğrendim. Daha çok özleyeceğiz gibi görünüyor can parçası.
    44. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      az önce bir fotoğraf gördüm. minibüs tıklım tıklım, omuz omuza herkes ama insanların yüzünde maske var. normalleşme diye gezinen yöneticiler herkesin özel aracı olduğunu mu düşünüyor acaba? bu denli uzaklar mı halktan? 2. dalgayı bile isteye getirdiklerinin farkında değiller mi?
      1Muhtemelen dedikleri normalleşme süreci otobüste üst üste binin demek değildir. Fahrettin koca elinden geleni yaptı ve yapmaya devam ediyor. - ciddiyetsizbiri 28.05.2020 16:42:39 |#3791857
      0nasıl olacak peki normalleşme? insanlar işe gidiyor ve toplu taşıma kullanmak zorunda. istanbul'da toplu taşımanın durumu belli. nasıl gideceklerine dair bir fikrin var mı? - dilosalego 28.05.2020 17:46:57 |#3791894
      1Hastaneler boşuna açılmadı bol bol yerimiz var bekleriz :d - anahtar 28.05.2020 17:48:13 |#3791968
    45. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Oy korona korona Koyayım ananın amına
    46. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      3 aydır nerdeyse 4 ya da 5 kez dışarı çıktım toplamda. Onlardan biride ve bugün hava rüzgârliydi farkettim ki rüzgarın tende bıraktığı hissi bile özlemişim
    47. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Dün annem balkondan üst kattaki komşuyla konuştu aylar sonra çocukları dışarı çıkarmış yürüyememişler korkup ağlamışlar annem de diyor ki bunun çocuklarında bir şey var her gün evde tepiniyorlar
    48. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Sesi çok güzel olan bir arkadaşım nerdeyse 2 günde bir "kordona günlükleri" adıyla instagramdan canlı yayın açar bize şarkılar söylerdi. Tabi kendisi kornaya yakalanana kadar. Koronayı yendi yenmesine ama kendisinde baya kalıcı hasar bıraktı. Ciger leri kötü durumda. 16 kilo kaybetti 5 günde. Psikolojik olarak çok kötü ve Artık eski yayınlar da yok.
    49. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sizlerle gereksiz bir dörtlük paylaşmak isterim; ''bana yar olmayan devri devranın izzeti ikramını sikeyim, yansın ibneler, su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim, ben deli miyim? mecnun gibi am için çöllere düşeyim, verirse verir vermezse leylayı sikeyim''
    /